İştahla değerlendirme yapasımız, Chicago filan yazasımız yok esasında. Ama Chicago’yu yarım bırakmış olmanın vicdan azabıyla dalıyoruz çabuk çabuk yazmaya.
Huckelberry Finn’in tuhaf haleti ruhiyesinden sonra Chicago’ya müthiş bir pozitif enerjiyle daldık. Şehrin silueti bile diyor ki, “Gelin canlarım. Gelin paranıza talibim. Size de karşılığını fazla fazla vereceğim.”. Söz dinledik, gittik.
Buraya varışımız kültür şokları silsilesi ile oldu. New York’ta bohem mi desem, entel mi desem, bir acayip etkileyicilikle başladık hayatımıza. Oradan küt diye turistik ama her köşesinden caz fışkıran New Orleans’a düştük. Sonra, güya köylük Delta’da ihya olduk. İnsanlar ehlikeyfin halinden anlamadığı için oralara köylük diyor. Herkes ağzının tadını biliyordu. Çalışmayı sevmiyorlardı. Zamanla bir kavgaları yoktu. Ama çok çok farklıydı her yerden.
Sonra tekrar turistik Memphis’te büyük şehri hatırladık. Blues’cular da bizim gibi ilk orada görüyordu ya hani büyük şehri. Pek değişmemiş ’20’lerden bu yana buralar sanki :p Netekim Muddy Waters’ın kardeşi de buna benzer şeyler söylemişti. (Devamı …)